10 Ocak 2011 Pazartesi

Evrimin vücudunuzdaki artıkları

Eğer evrim teorisine inanmıyorsanız bu yazı size göre değil ve vücudunuzda işe yaramayan uzuvlarınızın neden orada olduğunu düşünüp durmaya devam edebilirsiniz. Neden 20 yaş dişleriniz ağzınıza sığmıyor veya bir apandiste neden ihtiyacınız var hiç merak etmediniz mi?

İşte size evrimin insanda bıraktığı 5 artık.



5 - Tüylerin diken diken olması
Bir koridordasınız, koridor loş, sağda solda bir sürü kapı var ama hepsi kapalı, bütün duvarların  boyaları dökülmüş. Tam arkanızda küçük bir kız çocuğu simsiyah, ruhsuz gözlerle tam ensenize bakıyor ve arkaya dönüp ona bakmanızı bekliyor.


Ensenizde bir karıncalanma hissettiniz mi? Hatta kollarınızda ve bacaklarınızda da hissetmiş olabilirsiniz ve tüyleriniz diken diken olmuş olabilir. Genellikle korktuğunuzda ve üşüdüğünüzde tüyleriniz diken diken olur. Ama seksüel olarak uyarıldığınızda, bir şeyden çok çok etkilendiğinizde veya muhteşem bir müzik parçası dinlediğinizde de tüyleriniz diken diken olur.

Peki ama neden?

Korkmuş veya sinirlenmiş bir hayvanın tüylerinin diken diken olmasını görmüşsünüzdür. İşte bizdeki ile aynı sistem onlarda da çalışıyor. Kıl köklerindeki minik kasların kasılması ile kıllar dikleşir ve deride minik tepecikler oluşur. Şu anda buna ihtiyacımız yok ama atalarımızın feci şekilde ihtiyaçları vardı.

Hayvanların tüylerinin dikilmesinin iki ana sebebi vardır. Birincisi bir tehlike karşısında kendini büyük göstermek için ki bazı durumlarda kendisini kurtarmasına yeterlidir. İkincisi ise vücutlarını sıcak tutmak içindir; tüyler dikilip deri kabararak arada bir hava katmanı saklanır ve bu hava katmanı bir yalıtkan görevi görür. Günümüzde de tüylü bütün memelilerde görülen bir tepkidir. Atalarımızın da bizlerde çok daha tüylü olduğunu düşündüğünüzde bir zamanlar çok işimize yaramış olsa gerek.

Ancak şu anda bu işlevin işe yaramasına yetecek kadar çok tüyümüz olmadığı için  bu durum artık bizim için bir avantaj teşkil etmiyor. Sadece karşımızdakinin korktuğunu, üşüdüğünü veya uyarıldığınız anlayabiliyoruz.



4 - Tiz seslerden kaçınmak
Bir kara tahtaya tırnaklarınızı sürttüğünüzde ortaya çıkan cırtlak, iğrenç sesi bilirsiniz değil mi? Evet evet bilirsiniz :) Hatta bu cümleyi okuyunca bile omuriliğinizde bir sızlama hissettiniz. Ama yine de bir sesin ne kadar acı verici olabileceğini hatırlamak isteyenler buraya tıklayabilir.

Bu ses neden vücudunuzun fiziken tepki vermesini gerektirecek kadar iğrençtir? Neden saçlarınızı yolma veya kulaklarınıza bir şeyler tıkıştırma hissi doğurur? Geçmiş yıllarda yapılan bir araştırmada araştırmacılar iğrenç sesleri araştırmışlar ve karatahtaya sürülen tırnaklar ilk sırayı almış. Aynı şekilde straforların birbirine sürtünmesi, kapı gıcırtısı ve dişçilerin kullandığı o iğrenç aletin sesi de aynı şekilde ilk sıralardaymış. Bütün bunlar ileri seviyede tiz sesler.


Peki ama neden?

Kesin olarak bilmemiz hiç bir zaman mümkün olmayabilir ama araştırmacıların bulduğuna göre bu sesin frekansı makak maymunlarının tehlike anında attıkları çığlıkla aynı frekansta. İlk insanlarda grubun erken uyarı sistemleri geliştirmiş olması çok olası. Sonuç olarak "Haşmet abi arkanda ayı var!" şeklinde uyarı yapabilecek dilleri olmadığına göre bir takım sesler ile uyarıların yapılıyor olması kuvvetle muhtemel. Tehlike anında ise bu tip tiz ve yüksek frekanslı seslerin çıkarılıyor olması bizlerin hala bu tip seslere hassas oluyor olmamızı açıklayabilir. Evrim sadece bu sese hassas olanların yaşamasına izin vermiş hassas olmayanlar zaten ölmüş gitmiş olduklarından hepimiz halen daha bu seslere hassasız.

3 - Üçüncü göz kapağınız



Evet, yanlış okumadınız üçüncü bir göz kapağınız var, veya ondan arta kalanlar demek daha doğru. Gözünüzün burnunuza yakın köşesindeki pembe bölgeye iyice bir bakın bakalım.

Bu bölüm göz kırpan zar olarak adlandırılabilir ve yarı saydam bir göz kapağıdır. Genellikle kuşlarda, sürüngenlerde, amfibiyenlerde, balıklarda ve bazı memelilerde bulunur. Gözü korumak veya nemlendirmek için  ilginç bir şekilde yandan açılıp kapanır.

Peki ama neden?

Köpekbalıkları bunu avlanırken avlarının saldırılarından gözlerini korumak için kullanır, diğer su canlıları gözlerine giren yabancı maddeleri temizlemek için. Kuşların çoğu yavrularını beslerken yavrularının gözlerine zarar vermesini önlemek için. Ayrıca bir şahin 250-300 kilometrelik av dalışlarında havadaki yabancı maddelerin gözüne o hızda zarar vermemesi için kullanır. Aynı arabaların ön camlarının olması gibi bir şey. Kedi ve köpeklerde yarım yamalak da olsa bunu görebilirsiniz, genellikle uyurken ortaya çıkar.

İnsanlara gelince, bu zardan geri kalanları kullanmanız mümkün değil çünkü bunu harekete geçirecek kaslar zaman içinde neredeyse yok olmuşlar. Bir zamanlar atalarımızın çok işine yaradığı kesin ama bundan bir kaç bin yıl sonraki insanlarda böyle bir şeyin kalıntısının bile olmama ihtimali da çok yüksek.


2 - Kulak kasları (Neden bazı insanlar kulaklarını oynatabilir)
Siz kulaklarınızı oynatabiliyor musunuz? Eğer cevabınız evet ise insanlığın %85'inde olmayan bir yeteneğiniz var demektir. Aynı zamanda evrimin biraz gerisinde kalmışsınız anlamına da gelebilir (şaka :) şaka!)

Kulaklarınızı oynatmanızı sağlayan kasların (auriculares) okulda arkadaşlarınızı eğlendirmenin dışında size pek bir faydası olmaz. Ama eskiden durum böyle değildi, bu kaslar atalarımızın çok işine yaramıştır.

Peki ama neden?
Bazı memeliler, bildiğiniz gibi, kulaklarını değişik yönlere döndürebilir ve etraftaki ses kaynaklarının tam olarak yerlerini belirleyebilirler. Bu özellikle, yere yakın, etrafı iyi göremeyen küçük hayvanların çok işine yarar ayrıca kafanızı şöminenin üstüne asmaya heves etmiş birilerinden kaçmanıza da yardımcı olacaktır.

İlk atalarımız muhtemelen kulaklarını çeşitli yönlere döndürebiliyorlardı ancak grup halinde yaşamak yukarıda da belirttiğimiz gibi bazı özelliklerimizi yok etmiş. Kulak oynatma da bunlardan birisi.



1 - 20 yaş dişi ve apandisit
Eğer halen daha 20 yaş dişiniz ve/veya apandisitiniz duruyorsa muhtemelen ileride bir zamanda bunlardan birinden dolayı bir operasyon geçireceksiniz. Çünkü hiç bir işe yaramayan bu organların zaman zaman iltihaplanıp başınıza bela olmak gibi bir huyları var.

Peki ama neden?

Öyle görünüyor ki bu iki organ atalarımızın daha çok otçul olduğu zamanlardan bize miras kalmış. Otçul atalarımızın alt çeneleri çok daha genişmiş ve 20 yaş dişi bu geniş çenede yer bulabiliyormuş. Ancak etoburluğa başlamamızla beraber çene yapımız küçülmeye başlamış ama nedense bu 20 yaş dişleri inat edip bu küçük çenede çıkmaya devam etmeye çalışıyorlar.

Apandisite gelince; bunun kalın bağırsağın daha büyük bir uzantısı olduğu teorisi anlamlı. Etobur olduğumuz dönemlerde alınan onca selülozun sindirilmesi için bu organın kullanıldığı düşünülüyor ama yine de kimse emin değil. Çünkü hiç kimse bu işe yaramaz solucan boyutundaki et parçasının ne olduğunu araştırmak zahmetine katlanmıyor.




Bu yazıdan sonra anormal sayıda okuyucu yorumu geldi. Gerçi kökten, sorgusuz sualsiz, düşünmeden, kafa yormadan, hatta neye inanmadığını bile bilmeyen kişilerden tepki bekliyordum ama bu kadar çok sayıda tepki beklemiyordum şahsen.

Peki diyeceksiniz ki biz neden yorumları göremiyoruz. Çünkü, okuduktan sonra hepsini sildim, zira buraya yazılabilecek kalitede bir yorum yoktu. Ama yine de merak etmeyesiniz diye gelen yorumlar konusunda bir çalışma yaptım ve kategorilere ayırıp istatistiksel olarak ayırdım. İşte sonuçlar:


  1. Yazılanlar konusunda yorum yapmayıp sadece bana küfür edenler (%65)
  2. Benim bir ateist ve/veya dinsiz olduğumu sanıp doğru yolu (?!) gösterenler (%11)
  3. Küfür etmeyip sadece aklıma ve şahsıma hakaret edenler (%9)
  4. Evrim diye bir şeyin olmadığını, yazılanların deli saçması olduğunu ispata çalışanlar (%15)
Bu yazının ilk cümlesinde de dediğim gibi, bu yazı evrim teorisine inanmayanlar için değildir. Lütfen okumayın. Yorum yapmayın. Ama illa da yorum yapacağım, zekamı ve inancımı göstereceğim, senin ağzının payını vereceğim diyorsanız sizlere bir kaç tavsiyem var:
  1. Küfür etmeyin... veya edin siz bilirsiniz :)
  2. Beni ateist veya dinsiz zannetmeyin. Din konusunda bir çoğunuzdan daha çok bilgili ve inançlıyım
  3. Yazacaklarınız dişe dokunur şeyler olsun. Aksini ispat etmeye çalışıyorsanız adam gibi tezler öne sürün ki ben de oturup düşüneyim, kafamda bir soru işareti oluşturun. 
  4. Yazının hiç bir yerinde balinalardan geldiğimiz konusunda bir ima ve/veya iddia yok. Öncelikle yazıyı dikkatle okuyun beyninizin derinliklerindeki peşin hükümlerle olmayan şeylere yorum yapmayın.
  5. Boş vakitlerimde neler yapacağıma lütfen karışmayın. İstersem böyle yazılar yazarım istersem (birisinin önerdiği gibi) ağaç dikerim tamamen benim bileceğim bir iş.
  6. Herhangi bir şeyin propagandasını yapmıyorum, kimseyi kandırmıyorum. Adı üstünde bunların hepsi birer teori. "Yarın başka bir teori çıkarsa o konuda da yazarız" felsefesine inanarak yorum yapın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder